Beykoz, kimsenin bilmediği yönleriyle ilk kez masaya yatırıldı. Beykoz’un gerek sanayileşme, gerek tarım, gerek sanat ve gerekse hayatın her alanındaki yeri, 107 akademisyen ve uzman tarafından tüm ayrıntısı ile Beykoz Sempozyumu’nda konuşuldu.
Beykoz Belediye Başkanı Murat Aydın’ın ev sahipliğinde düzenlenen sempozyum 6 ile 8 Aralık’ta Kavacık’taki Limak Eurasia Hotel’de gerçekleştirildi. Prof. Dr. İsmail Coşkun’un Tertip Komitesi Başkanlığı yaptığı sempozyumda açılış oturumu dahil düzenlenen tam 17 oturumda Beykoz üzerine çalışmış, eser vermiş veya bizzat Beykoz’u yaşamış 107 akademisyen ve uzman sunum yaptı.
Tertip Komitesi Başkanı İsmail Coşkun kapanışta yaptığı konuşmada, Belediye Başkanı Murat Aydın’ın Mart ayında yapılan seçimlerle ilk kez bu ilçenin başkanlığa geldiğini hatırlatarak, “Yeni seçilen bir başkanın böyle bir sempozyum düzenlemesine gerek yoktu. Ancak kendisi ısrar etti ve sorunları tespit adına bu sempozyumu çok önemsedi. Komitem adına kendisine çok teşekkür ediyoruz” dedi.
Sempozyumun açılış ve kapanış konuşmasını yapan Beykoz Belediye Başkanı Murat Aydın ise “Beykoz’u konuştuk ama ben daha çok dinledim. Beykoz’un engin geniş tarihini öğrenmiş ve potansiyelini tespit etmiş olduk. Geleceğe emin adımlarla yürüyebilmek için ve etkili kararlar alabilmek için sonuç doğurabilecek kararlar almak için Beykoz’un dününü çok iyi tanımak gerekiyordu. Bundan dolayı sempozyumu düzenledik” dedi.
Katılımcılara çok teşekkür ettiğini belirten Başkan Aydın, “Bir sempozyum ancak bu kadar güzel olabilirdi. İstanbul’a dair Beykoz’a dair söz hakkı olan herkes buradaydı. Bu sempozyumu değerlendirerek çalışmalarımıza yön vereceğiz. Bu sempozyumdan çıkarmamız gereken şu ki; sempozyumları geleneksel hale getirmeliyiz. Sempozyumdaki oturumların tamamını sosyal medyadan Beykozlu vatandaşlarımıza ulaştırmaya çalıştık. Ben de katılamadığım oturumları oradan takip edeceğim. Beykoz’u konuştuğumuz bu sempozyumu kitaplaştırarak vatandaşlarımıza ulaştıracağımızı belirtmek istiyorum” diye konuştu.
Açılış oturumuna duayenler katıldı
Bu arada Prof. Dr. Korkut Tuna’nın moderatörlüğünde düzenlenen sempozyumun açılış oturumunda konuşan endüstri tasarımının duayen ismi Prof. Dr. Önder Küçükerman, önce bir sanayi ve tarım merkezi olarak Beykoz’u ele aldı ve burada kurulan fabrikalar ve bu fabrikalarda yapılan tasarımların hayatımızın her alanına girdiğine dikkat çekti.
Açılış oturumunun diğer konuşmacılarından biri olan mimarlığın ünlü isimlerinden Prof. Dr. Abdullah Uğur Tanyeli de Beykoz adını etimolojik olarak ele aldı ve “Beykoz adının kökeni tepe ya da büyük kayadan gelir. Hünkar Kasrı’nın bulunduğu tepeyi referans almak mümkündür” bilgisini paylaştı. “Beykoz’da üç ekolojik sınıf mevcut. Birincisi 18. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan sahil kesimi, ikincisi iş gücünün yoğunlaşmasıyla ortaya çıkan gecekondular, üçüncüsü gecekondu bölgelerinin üstünde oluşmaya başlayan varlıklı siteler” diyen Tanyeli katılımcılara Beykoz’daki mimari eserler hakkında da bilgi verdi.
Açılış oturumunun diğer bir konuşmacısı Prof. Dr. Yücel Bulut da toplumsal bir mekan olarak Beykoz’u ele aldı. Yerleşim mekanı olarak Beykoz’daki nüfusun büyük ölçüde sanayinin gelişimiyle birlikte arttığını belirten Yücel, “Beykoz’un iki farklı algısı var: Bir taraftan stresten kaçtığımız, dinlendiğimiz bir yer. Bir yandan da kaçtığımız stresin içine düştüğümüz keşmekeş alanı. Türkiye’nin bütün problemlerini ve çelişkilerini taşıyan bir yer” dedi.
Açılış oturumun son konuşmacısı olan ve “Edebiyat Arkeoloğu” olarak anılan Prof. Dr. Haluk Oral ise “Garip” akımının önderlerinden Beykoz doğumlu Orhan Veli Kanık, Veli Alisi ve Beykoz hakkında bilgi verdi. Oral, “Orhan Veli aslında Beykoz demektir, deniz geçer sıkça Orhan Veli’de, Beykoz’dur o deniz” diye konuştu.
Beykoz’da 250 bin yıl öncesinden izler var
Cumartesi ve Pazar günü süren oturumlarda ise 100’den fazla akademisyen ve uzman Beykoz hakkında birbirinden değerli bilgileri paylaştı.
İstanbul ili Yüzey Araştırması’nı (İstYA) anlatan Doç. Dr. Emre Güldoğan, Beykoz’da yapılan çalışmalarda arkeolojik araştırmaların yapılmadığını fark ettiklerini, bu yüzden tarih öncesi dönem Beykoz’unu araştırdıklarını kaydederek, “Alt paleolitik dönemden neolitik döneme kadar bulgular elde ettik. Üst paleolitik ülkemizde çok nadir rastlanan bir dönemdir ve biz bu döneme Beykoz’da rastladık. Riva, dünya arkeolojisi için önemli sonuçlar veren bir yer oldu. Yaklaşık 250 bin yıllık aletlerden bahsediyoruz. Farklı boylarda, farklı türlerde 40’tan fazla alete ulaştık. Alet repertuarında ciddi anlamda zenginlik var” diye konuştu.
İlk çağdan beri şairlere konu olan ilçe
“Beykoz gerek deniz yolu gerek kara yolu anlamında her zaman önemli bir geçiş yoluydu” diyen Prof. Dr. Zekai Mete, “En önemli yerleşim yeri Anadolu Kavağı’nın kuzeyinde bulunan ve Yoros Kalesi olarak bilinen yerdir. Bu önemli kale ve bölge eski çağın birçok edebi eserine ve kaynağına konu olmuştur. M.Ö 3. yüzyılda şair Apollon’un eserinde Yoros Kalesi bölgesinin Karadeniz’e açılacak yelkenlilerin kurban kesip deniz tanrısının azabından kurtulmak için adaklar adadıkları bir yer olduğu anlaşılıyor” diye konuştu.
Beykoz’un 151 yıllık belediye geleneği
Dr. Şefik Memiş de konuşmasında belediyeciliğin tarihçesine yer verdi. Beykoz’un 150 yılı aşkın bir belediyecilik tecrübesine sahip olduğunu belirterek, Dersaadet Belediye Nizamnamesi ile 6 Ekim 1868’de kurulan Beykoz Belediyesi’nin 21 Mayıs 1875’te fiilen hizmete başladığını kaydetti. Dr. Memiş konuşmasında, “Beykoz’da belediye dairesi, temizlik ve ıslah işlerinin yürütülmesi ahalinin refah ve rahatının sağlanması gerekçeleri ile kuruldu. İlk Belediye Meclis Üyeleri de Eşref Efendi, Tevfik Efendi, Antimos Efendi, Hacı Hüseyin Efendi, Ahmed Kamil Efendi, Agob Efendi ve Kirkor Efendi’dir. Beykoz, İstanbul’un ilk beş belediyesinden biridir ve Anadolu yakasının ilk belediyesidir.” dedi.
Memiş, Beykoz’un seçilmiş ilk belediye başkanının İkinci Meşrutiyet’ten sonra 1908’de göreve gelen Paşabahçeli avukat Mehmet Kadri olduğunu sözlerine ekledi.
Çoruk: “Padişahlar sık sık Beykoz’a gelirdi”
Prof. Dr. Ali Şakir Çoruk da Beykoz’daki mesire alanlarının tarihçesinden bahsetti. Bu mesire alanlarının oluşumunun tarihsel olarak fetih sonrasında görüldüğünü belirten Çoruk, “Padişahlar sık sık Beykoz’a gelmişler ve çeşitli yapılar inşa ettirmişlerdir. Burada padişahların ve saray mensuplarının tercihlerinin önemli olduğunu söylemek mümkün” dedi. Seyir yerleri sadece halkın değil esnaf grubunun da senede bir defa eğlenmek amacıyla gittikleri yerler olduğunu dile getiren Çoruk, “Terlikçi esnafının kuşak bağlama törenleri gibi bazı törenlerin bu alanlarda yapılması buna bir örnek” dedi.
İlk kaynak suyu da ihraç edilen ilk su da Beykoz’dan
“İlk keşfedilen kaynak suyu Beykoz’daki Karakulak’tı” diyen Prof. Dr. Davut Hut, Beykoz’daki suların tarihçesini anlattı. Hut şöyle konuştu: “Edebiyatçılar Londra’ya giderken Karakulak suyu götürüyorlardı. İstanbul’dan hacca gidenler yanlarında Karakulak suyu götürürler, bitmezse de dökmeye kıyamayıp yanlarında geri getirirlerdi. İklimin kurak gittiği ve su kıtlığı olduğu dönemlerde de Karakulak suyu İstanbullular için hayat olmuştur. II. Abdülhamid de Çamlıca, Taşdelen ve Karakulak sularını severek içmiştir.
Özel misafirlere ise Sırmakeş suyu ile yapılmış kahve ikram edilirdi. Yurt dışına ihraç edilen ilk suyumuz da Sırmakeş’tir. Karakulak, Çubuklu, Sırmakeş ve Göstepe suları yalnız Beykoz’un değil İstanbul’un da su ihtiyacını karışılıyordu. Su tiryakilerinin vazgeçemediği sulardır ve yurtdışına hediye olarak götürülürlerdi. Temiz su ihtiyacının karşılanmasında önemli rol oynamışlardır.”
Öztürk: “Dünyanın en güzel ikinci koyu Nice değil Riva”
Beykoz’u “İçinden okyanus geçen ilçe” olarak tanımlayan Prof. Dr. Bayram Öztürk, “Beykoz 52 dalyanın olduğu bir yerdi. Şu anda kurulan bir dalyan bulunmaktadır” dedi. Dünyanın en güzel ikinci koyu olarak Côte d’Azur’un ve Fransa’nın Nice şehrinin gösterildiğini belirten Bayram, “Bence Riva en güzel ikinci koydur. Côte d’Azur’la yarışabilecek düzeydedir. Bence Riva sahili Nice sahilinden daha güzeldir. Ancak denizi kullananların denizin korunmasına katkıda bulunmalı ve çöplerini, atıklarını burada bırakmamalıdır. Bunun yanında iyi bir peyzaj planlaması yapılmalıdır. Eski adıyla Balıkçılık Okulu’na ait olan bu koy, görece olarak Karadeniz kıyılarında en iyi korumuş kıyıdır” dedi.
İstanbul’da ve özellikle Beykoz’daki balıkçılığa da değinen Öztürk, eskiden Beykoz’dan kovayı denize attığınızda, sudan çok balık dolardı dendiğini naklederek “Boğazın ve belki de dünyanın en güzel balığı lüferdir. Defne yaprağından başlar, kofanaya kadar gider. Ancak diğer balıkların nesli tükendiği gibi şimdilerde lüfer de bulmak zorlaşıyor. Bu balıkları yaşatmamız lazım. Çünkü Osmanlı’nın son dönem aydınlarından Asaf Muammer Bey’in dediği gibi: İstanbul’un Lale Devri varsa bir de lüfer devri var” diye konuştu.
Güven: "Beykoz, sinema ve televizyonla en barışık ilçe"
“Beykoz sinema ve televizyon endüstrisi ile en barışık yerlerden biridir” diyen Gazeteci yazar ve sinema eleştirmeni Ali Murat Güven de konuşmasında Beykoz ve sinema ile ilgili çarpıcı örneklere yer verdi. “Küçüksu Kasrı yerli ve yabancı sinemacıların en gözde çekim alanı haline gelmiştir” diyen Güven, şu bilgileri verdi: “Küçüksu Kasrı, Beykoz’da İstanbul tarihinin önemli tanıklarından biri olarak Cumhuriyet tarihi boyunca çeşitli film ve dizilere ev sahipliği yapmıştır. Son 20 yıl içerisinde de bazı yabancı yapımcılar tarafından set olarak kullanılmıştır. İki Köşk (Yalı) birçok Yeşilçam filmi için iç ve dış mekan olmuştur. Emel Sayın ile Ediz Hun’un baş rollerini paylaştığı Gülizar ve yine Ediz Hun ile Türkan Şoray’ın baş rollerini paylaştığı Güllü Geliyor Güllü filmleri İki Köşk’te çekilmiştir.
2019 yılı itibariyle ‘Türk televizyon endüstrisinin en fazla üretim yaptığı ilçe’ unvanına sahip bulunan Beykoz, aynı zamanda Türkiye’nin küresel ölçekteki tanıtım ve prestijinde olumlu roller oynayan yüksek profilli sinema filmlerinde de sık sık plato olarak kullanılmaktadır.”
Üç serginin açılışı yapıldı
Bu arada sempozyum kapsamında Prof. Dr. Rahmi Deniz Özbay’ın küratörlüğünde Engin Çağman’ın katkılarıyla “Osmanlı Arşiv Belgelerinde Beykoz”, Şefik Memiş’in katkılarıyla “Kartpostallarda Beykoz” ve Gökhan Aydın’ın katkılarıyla “Beykoz Karakulak Fiskal Pulları” isimli sergilerinin de açılışı gerçekleştirildi.
Beykoz Sempozyumu’nda konuşulanlar 45 gün sonra bir kitapçık haline getirilerek kamuoyu ile paylaşılacak.
Akademisyenler Beykoz’u anlattı
İLGİLİ HABERLER