HIV ile yaşayan yaşlı insan sayısında artış var

Yakın Doğu Üniversitesi, Deneysel Sağlık Bilimleri Araştırma Merkezi (DESAM), 1 Aralık Dünya AIDS Günü nedeniyle yayımladığı mesajda, HIV ile yaşayan yaşlı insan sayısında artış olduğuna dikkat çekti.

DESAM tarafından yayımlanan mesajda, HIV enfeksiyonu için kesin bir tedavi veya koruyucu aşının mevcut olmadığı fakat etkili antiretroviral ilaçların virüsü kontrol edebildiği, HIV ile yaşayan bir kişinin antiretroviral ilaçları uyumlu kullandığı takdirde normal sağlıklı bir yaşam sürebileceği ve başkalarına bulaşmasını önleyebileceği belirtildi. Elli yaş ve üzeri HIV ile yaşayan kişilerin sayısında 1995 yılından bugüne kadar sürekli bir artış olduğuna yer verilen mesajda, bu durumun HIV ile yaşayan nüfusun yaşlandığını, HIV ile yaşayan 4,2 milyon insanın 50 yaş ve üstü olduğu tahmin edildiği kaydedildi.



Küresel ölçekte artış var

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2018 verilerine göre, dünyada 37.9 milyon kişinin HIV ile yaşadığı, 2018 yılında HIV ile yeni enfekte olan kişi sayısının 1,7 milyon, aynı yıl içerisinde HIV nedeniyle ölen vak’a sayısının 770 bin olduğu, Afrika bölgesinin ise 25.7 milyon HIV kişi sayısı ile HIV’in en yaygın olduğu bölge olduğu bildirildi.

Globalleşme ve insan hareketliliğine bağlı olarak HIV’in dünyanın her yerinde görülebildiğine dikkat çekilen mesajda, 2014 yılında Avrupa’da 140 bin kişide yeni HIV enfeksiyonu tanımlandığı, bu verilerin DSÖ Avrupa Bölgesi Ofisi’nin 1980’lerden bugüne kadar raporladığı en yüksek sayı olduğu belirtildi. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi ve DSÖ Avrupa Bölge Ofisi verileri, Avrupa’da HIV salgınının özellikle Doğu Avrupa’da büyümekte olduğunu gösteriyor.



Kıbrıs’ta durum

DESAM tarafından yayımlanan mesajda, DESAM üyelerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ndeki HIV epidemik karakterini ortaya çıkarmak amacıyla yürüttüğü multi disipliner matematik modeli çalışmasına da yer verildi.

Buna göre, Kıbrıs’ın her iki tarafını kapsayan matematik modelinde KKTC için Sağlık Bakanlığı’ndan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde ise DSÖ alınan veriler kullanılarak, Kıbrıs’taki HIV epidemik karakterini belirlenmesi esas alındı. Çıkan sonuçlara göre, şu an Kıbrıs’ta her iki toplumda da HIV epidemisinin söz konusu olmadığı, fakat gerekli önleyici tedbirler alınmadığı takdirde önümüzdeki 10 yıl içerisinde her iki taraf içinde HIV pozitif bireylerde bir artış olacağı öngörüldü. Bu sonuçlar raporlanarak DESAM tarafından Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere ilgili mercilere sunuldu.



HIV Nedir ve nasıl bulaşır?

İnsan İmmun yetmezlik virüsü (HIV) vücudun savunmasında rol oynayan önemli hücreleri yok ederek bağışıklık sisteminin baskılanmasına neden olur. HIV bulaştıktan uzun yıllar sonra bile belirti göstermeyebilir. HIV, kontrol altına alınmadığı takdirde kişiden kişiye değişmekle birlikte ortalama 5-10 yıl sonra AIDS (Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu) ortaya çıkabilir. AIDS sürecinde fırsatçı enfeksiyonlara ve çeşitli kanserlere sıklıkla rastlanır. HIV korunmasız cinsel ilişki, kan nakli ve anneden bebeğe bulaşabilmektedir. Ancak öpüşme, aynı ortamda bulunma veya aynı eşyayı (tuvalet) kullanma gibi sosyal yollarla bulaşmamaktadır.



DESAM tarafından yayımlanan mesajda göre HIV bulaşma riskleri şöyle sıralanmıştır: Temas şekline göre HIV bulaşma riski; Cinsel yol ile temas. Anal cinsel ilişki yoluyla HIV bulaşmasının vajinal cinsel ilişki yoluna göre 20 kat daha fazla olduğu bildirilmiştir. Özellikle ülser veya akıntı içeren, tedavi edilmeyen HIV pozitif bir birey ile cinsel ilişki sırasında HIV’in bulaşması ortalama 6 ila 10 kat daha fazladır. Bunun yanı sıra oral cinsel ilişki, HIV’in bulaşmasında düşük riskli bir cinsel aktivite olarak kabul edilmektedir. HIV ile yaşayan bir kişi etkili antiretroviral tedavi alırken ve bastırılmış bir viral yüke sahip olduğunda artık bulaştırıcı değildir. İğneleri veya şırıngaları yeniden kullanmak veya paylaşmak HIV iletiminin oldukça etkili bir yolunu temsil eder.



"Anneden bebeğe bulaşabiliyor"

HIV hamilelik süresince doğum ve emzirme döneminde bebeğe bulaşabilir. Genellikle doğumdan önce ve doğum sırasında anneden çocuğa geçiş riski yüzde 15-30 arasındadır. Enfeksiyon riskini, özellikle de annenin doğumdaki viral yükünü etkileyen faktörlerdir. Doğumdan sonra anneden çocuğa geçiş de emzirme yoluyla gerçekleşebilir. Annenin hamilelik sırasında ve emzirirken antiretroviral tedavi alması durumunda HIV’in bebeğe bulaşma olasılığı çok düşüktür.



"Kan nakli yoluyla bulaşma"

Enfekte olmuş kan ve kan ürünlerinin transfüzyonu yoluyla HIV edinme riski yüzde 90’dan fazla yüksektir. Bununla birlikte, kan güvenliği standartlarının uygulanması, transfüzyon gerektiren tüm hastalar için güvenli, yeterli ve kaliteli kan ve kan ürünlerinin sağlanmasını gerekmektedir. HIV ve diğer kan kaynaklı patojenler için bağışlanan tüm kanın taranmasını kan yoluyla bulaşmayı önleyen önemli bir faktördür.



"HIV neden önlenemiyor"

Çok karmaşık bir biyoçeşitliğe sahip olan HIV, değişebilecek moleküler yeteneklere sahip olabilmesinin yanı sıra iki genotip HIV-1 ve HIV-2’den oluşmaktadır. Dünyada en yaygın genotip olan HIV-1 kendi aralarında genetik olarak farklılık gösterip dört grupta sınıflandırılmaktadır; M, N, O ve P. daha sonra yine en yaygın grup olan HIV-1 grup M kendi içinde alt tiplere ayrışmaktadır. En yangın olan B alt tipi tüm dünyaya kıt’alararası yayılmıştır. HIV’in bu karmaşık biyoçeşitliği ve değişebilme özelliği yaklaşık 36 yıl önce keşfedilmesine rağmen önleyici bir aşı üretilmesini neredeyse olanaksız yapmıştır.
İLGİLİ HABERLER