CHP Grup Başkanvekili ve Sakarya Milletvekili Engin Özkoç TBMM’de basın toplantısı yaptı. Yeni eğitim – öğretim yılının velileri ekonomik olarak zorladığını belirten Özkoç, “Ancak özel okullar binlerce lira; bunu orta haneli insanlarımızın karşılayabilir kesinlikle mümkün değil. Yoksul ailelerin çocukları büyük bir sıkıntı içerisinde. 750 lira kırtasiye masrafları tutuyor. Aldıkları asgari ücretle çocuklarının okul masraflarının karşılanır olması kesinlikle mümkün değil” dedi.
Türkiye’de işsizliğin giderek arttığını belirten Özkoç, “Okullarda uyuşturucu bağımlılığı -aldığımız bütün bilgiler doğrultusunda söylüyorum- had seviyede. İlkokullara kadar uyuşturucu satışı şu anda Türkiye'de mevcut. İnsanlar tefecilerin eline düşmüşler. Aslında iktidar da öyle. İktidar da faiz lobicilerinin, yani uluslararası tefecilerin eline düşmüş vaziyette. Simit 2,5 lira, ekmek 2,5 lira, sütün litresi 11 lira. İşsizlik almış başını gidiyor. Bugün TÜİK açıkladı; TÜİK'in hesaplarına bakmaksızın ben buradan gerçeği söylüyorum. O yüzde 12 diyor ama gerçek işsizlik rakamları yüzde 23,6.Adıyaman'da Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'nde 6 kişilik erkek temizlik görevlisi alınacak. Kaç kişi başvurdu 6 kişi işe alınacak diye biliyor musunuz? 3 bin 813 kişi başvuruda bulunmuş. Sıkıntı bu denli büyük. İnsanlarımızın bugün mecbur bırakıldığı yaşam koşulları bunlar. Esnaf zor durumda, çiftçi zor durumda. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı diyor ki: ‘201 milyon haneye yardım yapıyoruz’ diyor. Ne yapalım, alkışlayalım mı sizi? Yani iktidarınız döneminde 2,1 milyon hane sefalet içerisinde, devlet onlara yardım etmek zorunda kalıyor. Ülkenin ittirildiği tabloyu Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanı itiraf ediyor. Türkiye de 25 milyon hane var. Demek oluyor ki 12 haneden biri yardıma muhtaç. Yani iktidar, 20 yıllık iktidarında insanları perişan bir noktaya getirmiş” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ülke gündemini boşa meşgul ettiğini ifade eden Özkoç, “Midye ve benzeri deniz ürünleri haram mı gerçekten, değil mi? Türkiye'nin konuşması gereken konu ve gündem bu. Türkiye'nin en büyük bütçesine sahip iki kurum, yani Diyanet ve saray, Diyanet'i maşa olarak kullanarak saray kendine yeni gündemler yaratıyor. Ülkeye "bunları tartışın" diyor, açlığı, yoksulluğu, perişanlığı, işsizliği değil. Midye haram mı değil mi? Bunu tartışın diye ülkenin gündemini belirlemeye çalışıyor. Ali Erbaş aldığı işi yapmalı, maaşının karşılığını vermeli ama onun başka ulvi bir görevi daha var. Onun hesap vereceği kişi yüce yaratan Allah. Ona karşı bir din adamı olarak bize dinimizin en büyük günahlarından bahsetmeli Ali Erbaş; yani kul hakkından bahsetmeli, israftan bahsetmeli. Ediyor mu? Etmiyor. Kibirden bahsetmeli, "günahtır" diye. Ediyor mu? Hayır. Uyuşturucunun artması ile ilgili, çocukların uyuşturucu tuzağına düşmesiyle ilgili Ali Erbaş bir şey diyor mu? Hayır. O midye haram mı, değil mi falan bunları tartışıyor. Vicdanların nasıl temizleneceğine dair hiçbir kelamı oldu mu Ali Erbaş'ın? Hayır. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır yorumuyla ilgili, inancıyla ilgili Ali Erbaş herhangi bir şey söylüyor mu? Hayır. Ali Erbaş'a buradan sesleniyorum: Sen bir maaş alıyorsun ama çok büyük bir bütçeyi yönetiyorsun. Millet açlık içerisinde, sen sefahat sürüyorsun. Altındaki arabanla, gittiğin yerlerle, verdiğin beyanatlarla vicdanları sızlatıyorsun. Yapma, sen sarayın sözcüsü değilsin. Sen dinimizi bize doğru anlatması gereken, öğretmesi gereken kişisin; maşa olmaktan vazgeç, görevini yap” dedi.
AKP iktidarına sorular yönelten Özkoç şunları söyledi: “Türkiye'de kaç IŞİD militanı var, kaç El Kaide, El Nusra militanı var? Türkiye'de ne kadar Afgan ajanı elini kolunu sallayarak dolaşıyor. İktidar buna cevap verebiliyor mu? Hayır. Oysa ki Türkiye'de bir beka sorunu söz konusuysa, 30 bin kişiyle, 40 bin kişiyle, 50 bin kişiyle Ortadoğu'yu bir ateş çukuruna döndüren bu militanların, 5 milyon göçmen içerisinde ne kadar güce sahipler, nerelerdeler; ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar mı? Türkiye'nin bunu biliyor olması gerekiyor. Suriye'de 36 tane şehit verdik. Orada sözde bir koridor oluşturacaktık. Fırat'ın doğusunda bizim kontrolümüzde bir koridor oluşturacaktı ve bu güvenli koridor olacaktı. Hatırlıyor musunuz Recep Tayyip Erdoğan dedi ki, "oralarda Suriyeli göçmenler için binalar inşa edeceğiz" dedi. "Geldikleri zaman onları orada oturtacağız, güvenliklerini sağlayacağız ama onların oradaki yaşam alanlarıyla ve yaptığımız kontrollerle orada güvenli bir koridor oluşacak" dedi. Şu anda ne yapıyoruz? Şu anda geri çekilmişiz gözlem noktalarından. Güvenli bir koridor yaratıldı mı? Hayır. İnşaatlar yapıldı mı? Hayır. Suriyeli göçmenlerin güvenli bir şekilde bir yerde tutulabilmesi veya ülkelerine gönderilmesiyle ilgili bir planları var mı? Hayır. Türkiye'de yaşayan göçmenlerle ilgili, onların sosyal hayata, çocuklarının eğitimlerine ve insan haklarına saygılı bir yaşamla ilgili bir planları var mı? Hayır. Göçmenlerle ilgili bir planları var mı? Hayır. Güvenlikle ilgili Türkiye kamuoyuna söyleyebilecekleri bir tek şey var mı? Hayır. Peki nasıl dış politika bu? Ne oluyor Kıbrıs'a? Lozan Antlaşması'nda kesin, altına imza attığımız hükümlerde adalar silahsızlandırılmış bir vaziyette tutulacaktı. Yunan generalleri adalarda cirit atıyorlar, oradan açıklamalar yapıyorlar. Herhangi bir konuda, bu konuda Milli Savunma Bakanı'nın laftan başka söylediği herhangi bir şey var mı? Libya'ya asker gönderdik. Orada şu anda oluşturulmuş bir hükümet var. İmzaladığımız antlaşmaların geçersiz olduğunu söylüyorlar. Yeniden bir seçim söz konusu. Oradaki mevcut hükümette, oradaki söz sahibi olan kişiler de yabancı asker istemediklerini söylüyorlar. Libya politikamız ile ilgili söyleyebileceğiniz bir şey var mı? Hayır” dedi.
Gazetecilerin sorusu üzerine: “Edremit'te gösteriler esnasında bir olay gerçekleşmiş. Üzerine bir kara örtü örtülen bir kişi, bir kadın zincire zincirle bağlanmış. "Nedir bu?" diye sordum. Anlaşılmıyor bazen sorular, o yüzden tekrar ediyorum. "Nedir?" diye sordum. Yıllardan beri yapılan bir gelenek olduğunu söylediler. Kaymakamın bu doğrultuda bu etkinlik içeresinde, bunun yapılmasında bir mahsur olmadığını bana ifade ettiler. Orada 765 gün esaret altında kalan Balıkesir halkının, kendilerine ve kadınlara yapılan zulmü, orada temsili olarak düşmanı gönderip tekrar özgürlüklerine kavuşan insanlarımızı sergileyen bir gösteri olduğunu ve birçok belediye tarafından bunun defalarca yapıldığını söylediler. Ama bizim bakış açımız şudur: İnebolu'dan Ankara'ya uzanan bir kurtuluş yolu mevcuttur Kurtuluş Savaşı'nda. Bu yol 340 kilometrelik bir yoldur. Bu yolda yemenisi olan kadınlarımız, çarşafı olan kadınlarımız, başı açık kadınlarımız ama ülkemizin kadınları, bizim onlara saygı duyduğumuz, birlikte mücadele etmekten, Kurtuluş Savaşı'nı omuz omuza vermekten, mücadele vermekten gurur duyduğumuz kadınlarımızla biz bu ülkeyi tekrar özgürlüğüne kavuşturduk. Bunları tekrar başka başlıklar altında, onları tartışma konusu haline getiren hiçbir gündemi doğru bulmuyoruz ve tasvip etmiyoruz. Bundan sonra Türkiye çağdaş bir şekilde, kadınlarımızın kazanımlarıyla birlikte, önünde nasıl demokrasiyle taçlandırılmış bir ülkede yaşayacak? Bunun çalışmalarını yapıyor, biz bu çalışmaların tam da arkasındayız” dedi.