Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi tarafından “Tarihten Güncelliğe: İstanbul Tarihi Yarımadasında Mekansal ve Kültürel Dönüşüm” başlıklı bir konferans düzenlendi.
SAÜ Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Gizemfrit Amfisinde gerçekleşen konferansa Mehmet Kara konuşmacı olarak katıldı. Kara konferansta İstanbul’un tarihi yarımadasında mekansal ve kültürel dönüşümleri, değişimleri, geçmiş zamandaki İstanbul’un ve şimdiki İstanbul’un durumunu anlattı.
İstanbul’un adının ve tarihinin çok eskilere dayandığına değinen Kara, “İstanbul’un hafızasında denizin, denizde yüzmekten çok daha fazla önemi var. Bakmayın şimdilerde denizle ilişkisi büyük ölçülerde kesilmiş bir şehir olmasına. İstanbul’un ilk adı, Haliç’in ağzındaki kepçe gibi genişleyen yerdeki balık bolluğundan, ‘bereketli kepçe’ tanımından gelmektedir. Küçükçekmece’deki resimleri yazılı bir dile çevirebilen kimse çıkmadı. Resim olarak yorumlamaya çalışıyoruz. Bilebildiğimiz kadarıyla İstanbul’da hayat, 12 bin yıl öncesine kadar Küçükçekmece ve Büyükçekmece’nin sırtlarındaki mağaralarda başlıyor. Bir de İstanbul’un en görsel mimari yerlerinden birisi olan Fikirtepe’de” dedi.
İstanbul’un yapısının Batı Roma ile bağlantılı olduğunu dile getiren Kara, “Roma, düşünürlerin aksine müteahhitlerin çok önemli olduğu bir imparatorluk. Senatörler, generaller bir de müteahhitler var. Roma’nın tüm o mimari yapısını organize eden senatörlerin siyasetten çıkarttıkları parayı ve generallerin savaşlardan kazandıkları ganimeti yatırıma çevirenler müteahhitlerdir. Roma’daki asıl iş adamları müteahhitlerdir. Dolayısıyla inşaat sektörü çok güçlüydü” diye konuştu.
Eski Yunan medeniyetinin önemine ve günümüze olan etkilerine değinen Kara, Eski Yunan ve Yunanistan’ın da içinde olduğu Avrupa Birliği ile bağlantı kurulduğunu söyledi. Modern Avrupa’da bir yapıt ortaya çıkarılmak istendiğinde Roma’nın dışında ortak bir köken arayışına gidildiğini belirten Kara, bu nedenle Eski Yunan’a olan göndermelerin çok fazla olduğunu kaydetti. Kara, “Eski Yunan’ın klasik şehir devletleri vardır. Şehir devletlerinin de aslında Platon’un tariflerine bakıldığında şimdiki kampüslere benzediğini görüyoruz. Üniversite ve şehir devletlerinin ortak özelliğine baktığımızda, ikisinde de öteki için üretim yapılan yerler olmasıdır” şeklinde konuştu.
Osmanlı’nın İstanbul ile ilişkisi ne zaman başladı?
Osmanlı’nın İstanbul ile ilişkisinin ilk önce Bizans döneminde Üsküdar başta olmak üzere bazı semtler ile başladığını ifade eden Kara, bu dönemde sınırlar içinde melez bir hayatın söz konusu olduğunu, bunun da İstanbul’un ticareti açısından çok önemli olduğunu anlattı. Kara, “Osmanlı, Fatih zamanına kadar çok uzunca bir süre Bizans’a her sene bir şehzadeyi rehin olarak gönderiyor. Fakat gönderilen rehin şehzadenin sayesinde, mesela saraya mescit giriyor. Benzeri durumlar, Müslüman mahallelerde ortak alanlar var. Mesela Osmanlı’nın kent bostanları, şehrin lojistiğine katkıda bulunan, aynı zamanda dışardan farklı dinlerden, etniklerden ve kökenlerden gelen ucuz iş gücünün de şehre geçişini mümkün kılmıştır” ifadelerini kullandı.
Konferansın sonunda Mehmet Kara katılımcıların sorularını cevapladı.
Yorumlar
Yorum yapmak için, isterseniz giriş yapabilir veya kayıt olabilirsiniz.
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *