İstanbul
Açık
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Marmara Basın Güncel 'Dada hareketi, sanatı eylem olarak kavramıştır'

'Dada hareketi, sanatı eylem olarak kavramıştır'

Sakarya Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nde “Sanatın Sınırları ve Güzelin Politikası” isimli bir söyleşi düzenlendi. SAÜ Gizem Frit Amfisinde düzenlenen söyleşiye Ali Artun konuşmacı olarak katıldı.

SAKARYA

Sanatın sınırlarına ilişkin merakın sanatın ne olduğu sorusuyla başladığını belirten Artun, “Sanat kendi varlığını, ontolojisini, dolayısıyla da sınırlarını keşfetmeye özerkleşme süreciyle başlıyor. Özerkleşme düşüncesinin kaynakları Kant ve romantik filozoflardır. Kant, modern bilgi rejimini tanımlarken, sanatı, akıldan ve ahlaktan koparıyor. Yani, sanatı bilimden ve dinden özerkleştiriyor. Sanatın bilgisinin kendinde olduğunu öne sürüyor. ‘Sanatın amacı gibi, bilgisi ve dili de kendindedir, kendi varlığına içindir’ diyor. Dolayısıyla ‘kendi dışından anlamlandırılamaz, yönetilemez, hakikati kendindedir’ diyor. Buna göre sanat, başka bir hakikati, doğayı, düşünceyi, insanı, azizleri, tanrıyı, imparatorları, kralları, ulusları temsil etmez. Hiçbir şeyi temsil, taklit ve tasvir etmez” dedi.

Artun, şöyle devam etti: “Kant'la birlikte, bütün öteki bilgilerden özerkleşen sanat, artık kendi bilgisinin peşine düşmüştür. Kendi netliğinin, varlığının, ontolojisinin, sınırlarının arayışına girişir. Kendi hakikatiyle hesaplaşır ve Hegel'e göre, sanat yalnızca kendi hakikatini gösterdiğinde felsefeye evrilir. Hegel, buna ‘sanatın sonu’ demiştir. Ona göre, önceden aşkın bir hakikatin, felsefenin ve dinin ya da aklın ve ruhun ifadesi olan sanat, modern olarak tanımladığı romantik sanatla buna son vermiştir. Dolayısıyla, hakikatin sanatı, sanatın hakikatine; felsefeyi temsil eden sanat, sanatın felsefesine dönüşmüştür. Romantik filozoflardan Schelling de, sanatın, dünyanın mutlak, temel doğasının ifşa edilmesi bakımından felsefenin doruğunu oluşturduğunu söyler.”

Dada hareketi, sanatı eylem olarak kavramıştır

Sanatta sınır tanımayanların kaynağında Schiller’den izlerin bulunduğunu dile getiren Artun, “Sanatla siyaseti, sanatla hayatı bağdaştıran odur. Yalnızca birtakım nesnelerin, eserlerin değil, eylemlerin de sanat olarak duyumsanabileceğini öneren odur. Bugün onun sayesinde, birtakım özgürlük eylemlerini estetik birer form olarak tahayyül edebiliyoruz. Schiller'le başlayan sanatın özerkleşme hareketi 19. yüzyıl sonunda doruğuna varır. Sanat, ardı ardına gelen darbelerle tarihini parçalar. Avangart patlar. Sanat sınır tanımaz ve sonunda bizzat sanata hücum eder” şeklinde konuştu.

Dada hareketine değinen Artun, “Berlin ve Münih kaynaklı bir harekettir ve kurucuları Nietszche felsefesiyle yetişmişler ve romantiktirler. Dada sanatı karşısına alırken, sanatın aklına, rasyonalitesine başkaldırır. Bunu örgütleyen sergi, müze, tarih, piyasa gibi kurumlara başkaldırır. Onların arkasındaki siyasal ve toplumsal rejimlere başkaldırır. Kısacası her şeye başkaldırır, kendine de. ‘Hiç’lik buradan doğar. Kurucusu Hugo Ball'ın sözleriyle Dada, bütün büyük davaları kapsayan bir hiçlik farsıydı. Dada'yı diğer avangart hareketlerden ayırt eden, sanatı eylem olarak kavramasıdır” dedi.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *