Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Mert Dumantepe, bacaklardaki şiddetli ağrının derin ven trombozu habercisi olabileceğini söyledi.
Tromboz sözcuğünün hemen hemen herkesin yaşamında bir kez duyduğu tıbbi bir terim olduğunu ifade eden Doç. Dr. Mert Dumantepe, trombozun bir damarının kan pıhtısı nedeniyle tıkanması anlamına geldiğini, en sık bacak ve kalça bölgesindeki derin toplardamarlarda meydana geldiğini vurguladı. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Mert Dumantepe derin ven trombozu (DVT) hakkında bilinmeyenleri anlattı.
’’Görülme sıklığının her bin kişide 1-2 civarında’’
Derin ven trombozu’na yol açan pıhtıdan kopan bir parçanın, kan yoluyla taşınarak akciğer atardamarlarını tıkanmasıyla ölümcül bir komplikasyon olan akciğer embolisi’nin gelişebileceğine dikkat çeken Dr. Dumantepe, Akciğer embolisinin önlenebilir hastane ölümlerinin 1. Sırasında olduğunu belirtti. Derin ven trombozunun, damar tıkanması ya da toplardamar tıkanması olarak da adlandırıldığını, ancak atardamar tıkanmasından çok farklı olduğuna değinen Dr. Dumantepe, görülme sıklığının her bin kişide 1-2’civarında olduğunu, seyrek olarak gençlerde görülmekle birlikte genellikle 40 yaşından sonra görüldüğünü söyledi.
Derin ven trombozu belirtilerine dikkat
DVT’nin en çok dizin altında, baldır içindeki bir derin toplardamarda meydana geldiğini dile getiren Dr. Dumantepe, ’’Tipik DVT belirtileri arasında baldırda şiddetli ağrı ve gerginlik, baldırın şişmesi, baldırda renk ve sıcaklık değişiklikleri sayılabilir. Normalde bloke olmuş derin toplardamarda gidecek olan kan, yüzeysel toplardamarlara yönlendirilir; böylece baldır ısınabilir ve kızarabilir. DVT bazen hiçbir belirti göstermez ve ancak akciğer embolisi gibi ölümcül bir komplikasyon meydana geldiğinde teşhis edilir. Akciğer embolisi gelişen hastada ise açıklanamayan nefes darlığı, derin nefes alırken ağrı, öksürük ile beraber kan çıkması semptomları bulunabilir’’ açıklamasında bulundu.
Derin ven trombozu tanısı nasıl konur?
Teşhis amacı ile yapılan tetkikler arasında en sık kullanılanların Doppler Ultrasonografi, D-dimer testi ve venografi yöntemlerinin olduğunu belirten Dr. Dumantepe, ’’Doppler ultrasonografi: Derin toplardamarlardaki pıhtının saptanmasında en sık başvurulan yöntemdir. Ses dalgalarını kullanarak, kan ve damar içindeki akımın resmini oluşturma prensibine dayanan bir yöntemdir. Renkli Doppler ultrasonografi ile DVT tanısı ağrısız, kolay, ucuz ve doğru bir şekilde konulabilir. Ancak karın içindeki damarlar, kalbe yakın ve göğüs boşluğundaki damarların renkli doppler ultrasonografi ile değerlendirilmesi zordur. D-dimer testi: Pıhtılaşma sırasında kan içine salınan maddenin ölçülmesi prensibine dayanır. Eğer test sonucunda çıkan değer yüksek ise derin toplardamarınızda pıhtı varlığı yüksek bir olasılıkla doğrulanmış olur. Ancak D-dimer in kanda yükselmesi her zaman DVT tanısı için güvenilir bir anlam taşımaz. Venografi: Bu test, eğer ultrasonografi ile bir sonuç alınamamış ise başvurulan bir yöntemdir. Toplardamarınıza enjekte edilen bir boya yardımı sağlanan görüntülerin incelenmesi temeline dayanır. Boya yardımı ile toplardamar içerisinde kan akımının olup olmadığı saptanır’’ şeklinde konuştu. Dr. Dumantepe, teşhis için diğer başvurulan tetkikler arasında; Manyetik rezonans (MR) görüntülemesi ve bilgisayarlı tomografi (BT) sayılabildiğini, özellikle pulmoneremboli ön tanısı düşünülüyorsa, kesin tanıyı koymak ve tedavinin yönlendirilmesi açısından kontrastlı toraks BT ya da Pulmoner anjiografi yapılması gerektiğini belirtti.
Tedavi protokolleri
Tedavi hakkında bilgi veren Dr. Dumantepe, Derin ven trombozu’nun tedavisi “Medikal tedavi” ve “Girişimsel tedavi” olarak ikiye ayrılır. Geleneksel medikal tedavi için kullanılan kan sulandırıcı ilaçlar, pıhtının büyümesini ve akciğer embolisini engelleyebilir, ancak toplumda bilinenin aksine kan sulandırıcılar damar içindeki mevcut pıhtı erimez. Bu amaçla modern tıptaki gelişmeler eşliğinde bu pıhtıyı anjiografik olarak eritme ya da damarda aspire etme tedavileri gündeme gelmiştir. Anjiografik yolla uygulanan en sık tedaviler; EKOS cihazı ile kateter yollu ultrasonik trombolik tedavi ve Angiojet kateteri ile uygulanan farmako-mekanik trombektomi’dir. Bu iki yöntemde lokal anestezi altında, bir iğne deliğinden tıkalı damara girilerek uygulanan, cerrahi kesi olmadığı için hastaların erken dönemde mobilize olup eve gidebildikleri ve en önemlisi pıhtı tamamen damardan temizlendiği için akciğer embolisinin ortadan kalktığı tedavilerdir.
Post-trombotik sendrom
Kronik derin ven trombozu’nun en sık görülen uzun dönem komplikasyonunun, Post trombotik sendrom olduğunu belirten Doçent Dr. Mert Dumantepe, sürekli bacak ağrısı, ciltte kalıcı renk değişikliği ve bacak yaraları ile karakterize bu hastalığın, akut- kasık üzerine çıkan yüksek seviyeli derin ven trombozu geçiren ve uygun tedavi alamayan hastaların yüzde 25-75 inde 2 yıl içinde Post-trombotik sendromu (PTS) gelişebildiğini, PTS gelişen kişilerin yüzde 90’ının 10 yıl içinde iş yapamaz duruma gelebildiğini belirtti.
Dr. Dumantepe, sözlerine şöyle sonlandırdı: ’’Damar içindeki pıhtının klasik yöntemlerle tedavisi ile pıhtının kendisinin kaybolması sağlanamamakta ve uzun dönemde toplardamarlar içindeki kapaklarda gelişen harabiyete bağlı geri dönüşümsüz venöz yetmezlik (varis hastalığı) gelişmektedir. Kapakların kanı kalbe iletememesi ve sürekli geri kaçırması ile toplardamarlar içinde yüksek basınç gelişmekte. Bu durumda ilerleyen dönemde bacakta şişlik, ağrı, ciltte kalınlaşma ve kalıcı hiperpigmentasyon ile ilerleyen dönemde venöz ülser denilen tedavisi zor yaralar meydana gelebilir. Yüksek seviyeli derin ven trombozlarında (Karın içi ve kasık), diz altı pıhtılara oranla daha yüksek oranda post trombotik ve venöz ülser gelişebilmektedir. Bu nedenle yüksek seviyeli DVT’lerde tedavi konusunda daha agresif olunmalı ve kateter yollu yeni tedavi yöntemleriyle akut dönemde aktif bir şekilde pıhtının erimesi sağlanmalıdır’’.
Yorumlar
Yorum yapmak için, isterseniz giriş yapabilir veya kayıt olabilirsiniz.
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *