İstanbul
Hafif yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Marmara Basın Sağlık Sağlıklı Yaşamayı Başarabilir miyiz?

Sağlıklı Yaşamayı Başarabilir miyiz?

1272
GÖSTERİM
5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Akdemir, SAÜ Tarih Öğrenci Topluluğu’nun düzenlediği “Sağlıklı Yaşamayı Başarabilir miyiz?” adlı konferansa konuşmacı olarak katıldı.
SAÜ Fen Edebiyat Fakültesi’nde gerçekleştirilen konferansta Akdemir, sağlıklı olmanın tanımını yaptıktan sonra, sağlıklı kalabilmek için öncelikle sağlıklı mıyız veya sağlıklı olarak dünyaya gelmiş miyiz? Şeklinde bir soru sorarak başladı. Sağlıklı bir bireyin ancak sağlıklı ebeveynlerden doğduğunu söyleyen Akdemir, sağlıklı olmanın daha ana rahmine düştükten sonra annenin sağlıklı bir gebelik süreci geçirmesine ve sağlıklı bir şekilde doğum yapılmasına bağlı olduğunu belirtti. Bugünkü bilgilere göre hastalıkların çoğunun genetik temelleri olduğunu söyleyen Akdemir, “Bu bakımdan anne veya babanın ciddi genetik hastalıkları varsa bu hastalıkların bebeklerde de olması riski vardır. Örneğin, bazı kanserler, bazı kalp hastalıkları, diyabet ve obezite gibi. Anne sağlığı bakımından doğum yapmanın anne sağlığına önemli katkıları vardır. Ancak çok fazla doğum yapmanın da anne sağlığına belli bazı riskleri vardır. Yine de doğum yapan kadınlar hem ruhsal olarak ve hem de belli bazı hastalıklar bakımından daha sağlıklıdır. Gebelikte annenin sigara ve alkol alması bebeklerin sağlığını olumsuz etkiler. Mutlu ve huzurlu bir gebelik geçiren annelerin bebekleri daha mutlu ve huzurlu olacaktır. Doğum sonrası da özellikle doğduğu ilk andan itibaren annesiyle olan ve anne sütü ile beslenen bebekler çok sayıda hastalıklara karşı dirençli olacaktır. Bu bakımdan doğumdan sonra bebekler hemen anneye verilmeli ve anne sütü ile doyurulmalı” ifadelerini kullandı. Doğumun ve doğurganlığın önemine değinen Prof. Dr. Ramazan Akdemir, kişilerin sağlıklı çocuklar doğurup yetiştirebilmesi için gerekli ‘doğru bir zaman’ olduğunu söyledi. Prof. Dr. Akdemir, “gebe kalabilmek için kadın için en uygun doğurganlık zamanı adet olmaya başladığı yılları izleyen ilk 10-15 yıldır. Anne yaşı 40’a doğru yaklaştıkça sağlıklı bir gebelik şansı azalmaktadır. Erkekler için de yaş ilerledikçe üreme sağlığı bakımından bazı problemler çıkabilmektedir. Doğum öncesi ve doğum esnasında yaşanabilecek sorunlar konusunda da bilgiler veren Prof. Dr. Akdemir, hamile olan kadınlara rutin testler yapıldığını ve bu testlerle çocuğun sağlıklı olup olmadığının kontrol edildiğini anlattı. Akdemir, şöyle devam etti: “Rutin kontrol testler 12 ile 18’inci haftalarda yapılıyor. Bazen bu 24’e de sarkabiliyor. Eğer çocukta bir eksiklik varsa, ‘mesela çocuk yaşıyor ama beyni yok’, burada yasal olarak müdahale edebiliyor. Doğum esnasında da bazı sıkıntılar olabilir. Bu sırada kordonun çocuğun boğazına dolanması gibi ihtimaller var. Bu ve bunun gibi doğabilecek sıkıntılar için doğumun evde değil hastanede yapılması önemli. Çünkü ultrason yardımıyla doğum öncesinde doğabilecek sıkıntılar tespit edilebiliyor. Eğer durum normal doğuma elverişsizse sezaryen olarak doğum gerçekleştiriliyor.” Doğum sonrası yaşanabilecek olaylara değinen Prof. Dr. Akdemir, şunları söyledi: “Mesela çok güzel bir şekilde doğdunuz, nur topu gibi. Ama bazı fiziksel özellikleriniz istediğiniz gibi değil. Burnunuzu, dudaklarınızı beğenmiyorsunuz. Tabi bu doğum esnasında bizim elimizde olan bir şey değil. Sağlıklı kalabilmek için öncelikle sağlıklı bir birey olarak dünyaya gelmiş olmak önemlidir. İnsan biyopsikososyal bir varlıktır. Dolayısıyla sağlıklı bir birey olarak dünyaya gelen bebeklerin biyolojik ihtiyaçları, beslenmesi, bakılması, yanında, anne ve baba gibi mutlu-huzurlu ailelerden aldığı psikolojik destek yanında okul öncesi kreş ve okullara gönderilmeleri sosyal gelişimleri açısından çok önemlidir. Sağlıklı kalabilmemiz için en temel unsurlar olarak sağlıklı beslenme, düzenli ve sağlıklı bir aile hayatı ve egzersizin çok önemli olduğu vurgulanmalıdır. Bu üç unsur birlikte olursa ancak sağlıklı kalabiliriz. Sağlıklı beslenme denince; doğal gıdalarla beslenmeye, dengeli ve ölçülü beslenmeye dikkat etmeliyiz. Bu gün çevremizdeki pek çok gıda maalesef sağlıklı değildir. Özellikle, hormonlu gıdalar, sağlıklı koşullarda saklanmayan besinler ve genetiği değiştirilmiş gıdaların sağlığımızı tehdit ettiğini unutmamalıyız. Aslında yediğimiz, içtiğimiz gıdalar, bir süre sonra hem vücudumuzu ve hem de hayatımızı tehdit eden birer tehdit haline gelmektedir. Bu gün çağın hastalıkları; kanser, obezite, diyabettir ve kalp-damar hastalıklarıdır. Obezitede esas iki unsur dengesiz beslenme ve hareketsizlik yani egzersiz yapmayışımızdır. Obeziteyi önlemede güne iyi bir kahvaltı ile başlamamız ve akşam geç vakitlerde yemek yemememiz önemlidir. Obezite şüphesiz çok sebebe bağlıdır. Ancak egzersiz, hem kanseri, hem obeziteyi ve hem de diyabeti önlemede çok önemlidir. Bu amaçla çok çeşitli egzersiz reçetesi olsa da en basiti haftada 3 gün birer saat yürüyüş herkesin yapabileceği bir egzersizdir. Ancak daha güzeli de yüzmektir. Yüzmek tüm vücudu çalıştıran çok önemli bir egzersizdir.” Sigara, alkol, kimyasal ajanlar, yanlış ve gereksiz kullanılan ilaçların sağlığı tehdit eden en önemli nedenlerden olduğunu ifade eden Akdemir, “Kanser, obezite, diyabet ve kalp-damar hastalıklarının önlenebilir en belli basil sebepleri sigara, alkol, obezite ve sedanter yaşam tarzıdır. Yine de sağlıklı yaşlanmak önemlidir. Bazı hastalıklar, örneğin hipertansiyon gibi yaşlanmayla doğrudan ilişkilidir. Besinlerimizdeki yağ, tuz ve tatlılar azaltılırsa, hipertansiyon ve kalp hastalıkları gelişmesi önlenebilir. Şüphesiz her canlının öleceği bir gerçektir. Ancak bu gün ölümlerin en sık nedeni kalp ve damar hastalıklarıdır. Bu bakımdan sağlımızı korumak bizim elimizde. Ne yiyip içtiğimiz ve nasıl bir yaşam sürdüğümüz aslında sağlıklı bir şekilde hayatta kalıp kalmayacağımızı belirliyor” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Ramazan Akdemir konferans sonunda katılımcıların sorularını yanıtladı.
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *