İstanbul
Kapalı
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Marmara Basın Spor Uğurcan Çakır: "Her zaman 1 numara olmak isterim"

Uğurcan Çakır: "Her zaman 1 numara olmak isterim"

Teknik Direktör Şenol Güneş’in ilk defa A Milli Takım’a davet ettiği Trabzonspor’un genç kalecisi Uğurcan Çakır, “Her seferinde 1 numaralı kaleci olmak için çaba harcarım. Her zaman da 1 numara olmak isterim” dedi.

Ligde gösterdiği başarılı performansıyla, A Milli Takım’a çağrılan Trabzonspor’un 22 yaşındaki kalecisi Uğurcan Çakır, TamSaha dergisine açıklamalarda bulundu. Milli takıma seçildiği için mutlu olduğunu belirten Uğurcan, “Kendime güveniyorum. Burası Milli Takım, oynamayacağımı bilsem ve 100 kere çağrılsam da her seferinde gözüm kapalı koşa koşa gelirim” açıklamasını yaptı. Trabzon büyük bir altyapı fabrikasından çıkığı için kendini çok şanslı hisseden Çakır, bordo-mavili takımını kaleci yönünden bir sıkıntı yaşamayacağını da belirtti.

İşte soru-cevap şeklinde gerçekleşen röportajda, genç file bekçinin açıklamaları şu şekilde:



Antalya doğumlusun ama futbola başladığın kulüp Çekmeköyspor Yani bir kulüple ilk tanışman 12 yaşındayken İstanbul’da gerçekleşmiş. Şimdi ise Trabzonspor’un kalesini koruyorsun ve A Milli Takımımızın kadrosundasın. Hikayeni en baştan dinlemek istiyoruz. Bize aileni, kaç kardeş olduğunuzu, annenin, babanın ne işle uğraştığını anlatır mısın?

5 Nisan 1996’da Antalya’da doğdum. Annem Antalya Aksekili, babam Trabzon Yomralı. Babam Akdeniz Üniversitesi’nde okumak için Antalya’ya geldiğinde tanışıp evlenmişler. 1992 doğumlu bir abim ve 1999 doğumlu bir kardeşim var. Abim Haliç Üniversitesi Spor Akademisi mezunu. Kardeşim Akdeniz Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği okuyor. Abimin Antalya’da amatör kümede futbol oynamışlığı var. Babam Antalya’da müteahhitlik yapıyor.



Ailen Antalya’da, sen futbola İstanbul’da bir amatör takımda nasıl başladın?

Ailem o dönemde İstanbul’a taşınmıştı. Ailece çok sıkı Trabzonspor taraftarıyız. Babam ve amcam Dudullu’da Trabzonspor Futbol Okulu’nu işletiyordu. Ben de 7 yaşında orada başladım futbol oynamaya. Kaleci hariç her mevkide oynuyordum. Sağ bek, stoper, bazen santrfor



Burada araya gireyim o zaman. Futbola hevesli çocukların ilk tercihi genellikle kalecilik olmaz. Senin kalecilik serüvenin nasıl başladı?

Babam Mustafa Çakır Trabzon’da alt lig takımlarında profesyonel olarak futbol oynamıştı. Keza amcam Şahin Çakır da kaleciydi. Onların yönlendirmesiyle kaleci dışındaki mevkilerde oynuyordum. 12 yaşındayken filiz lisansımın çıktığı Çekmeköyspor’a da santrfor olarak gittim. Bir yıl santrfor oynadım. 13 yaşında da okul takımında oynamaya başladım. Ancak takımda kaleci yoktu. Ben de kaleciliği seviyordum ve kaleye geçtim. Orada maçlarımızı izleyen Yamanspor’un altyapı antrenörlerinden Nizam Hoca beni transfer etti ve kalecilik serüvenim 13 yaşından itibaren böyle başladı. Alt yaş kategorilerinde çok fazla kaleci olmadığı için sadece U13’te değil, U14 ve U15’te de kalecilik yapıyordum.



Trabzon’a ilk olarak 2011 yılında 1461 Trabzon için gidiyorsun. Bize bu transferin nasıl gerçekleştiğinden, seni kimin, nerede keşfettiğinden bahseder misin?

İstanbul’daki Trabzon Park’ta bir halı saha var. O halı sahayı amcam işletiyor. Trabzon Futbol Okulları’nın başındaki eski efsane oyunculardan Hüseyin Tok da amcamla tanışıyor. Ben de o sırada Kartalspor’un seçmesine gitmiştim. Seçmeyi kazandım, Kartalspor’a gideceğim. Ama tam o sırada Hüseyin Tok babamı arıyor ve "Bir de Trabzonspor’a gönderelim, orada baksınlar" diyor. Sevinçten havalara uçtum tabii Trabzonspor hepimizin hayallerinin takımı... Altyapının başında Özkan Sümer Hocamız vardı. Kaleci departmanından da Bilal Çetinkaya Hocamız sorumluydu. Beni kabul ettiler ve U16’da Trabzonspor serüvenim başladı. Dediğiniz gibi ilk sezonumda 1461’in U16 takımında oynadım, iyi performans gösterince de beni Trabzonspor’a aldılar. U17’de bir sezon Trabzonspor altyapısında oynadıktan sonra da A takım kadrosuna alındım. Yani bir amatör takımdan Trabzonspor’a yükselişim çok hızlı bir şekilde, iki yıl içinde gelişti. Şu anda Trabzonspor’daki 10 maçlık performansımla da A Milli Takım kadrosundayım. İnşallah bu çıkışım aynı hızla devam eder.



2012 yılında Trabzonspor’un oyuncusu oluyorsun ve altyapı eğitimini de bu kulüpte tamamlıyorsun. Bugün o altyapıdan çıkan pek çok oyuncuyla birlikte de A takım formasını giyiyorsun. Trabzonspor altyapısında neler öğrendin?

Kaleci antrenörlüğü diye bir kavramın varlığından habersizdim, kaleci antrenörüyle ilk defa orada karşılaştım. Başlangıçta kaleci antrenmanları bana yabancı ve tuhaf geldi. Oldukça geç kalmıştım. Keşke Trabzon’a gitmeden İstanbul’da da kaleci antrenmanı görseydim demiştim kendi kendime. Orada çok kaliteli teknik adamlarla çalıştım. Altyapı koordinatörü Hamit Cihan Hocamın da kaleci koordinatörü Bilal Hocamın da benim gelişimimde çok büyük katkıları var. Bizi hem profesyonellik açısından hem de sosyal açıdan bilgili ve iyi bireyler yapmak için çok gayret sarf ettiler.



Peki, baba memleketin de olsa ailenden ayrılıp Trabzon’da yalnız yaşamak zor olmadı mı senin için?

Trabzon’da tesislerde kalmadım. Dedem ve babaannemin Trabzon merkezdeki evlerinde onlarla birlikte yaşadım. Ama yine de anne babamdan, kardeşlerimden ilk defa uzak kalmak bana çok zor gelmişti. Hatta ilk sezonumun sonunda İstanbul’a geri dönmeye çalıştım. Orada ailemin yanında bir takımda oynamayı düşünüyordum. Metin Diyadin Kasımpaşa’nın başındaydı ve ben de İstanbul’a gidip Kasımpaşa’yla idmanlara çıktım. Babam o sırada Özkan Sümer Hocamla konuşup, "Bizden ayrı kalmaya dayanamıyor" diyerek izin istemişti. Özkan Hoca da ona, "Merak etme, bir-iki ay tatil yapsın, burayı özler ve geri döner" cevabını vermişti. Gerçekten de öyle oldu. Bir-iki ay sonra Trabzon’a döndüm. İyi ki de dönmüşüm (gülüyor).



Trabzonspor’da son dönemde yeniden seri üretime geçen altyapı sistemini bize nasıl anlatırsın? Altyapıdan gelen genç oyuncuların kadroda yer bulmasını tek başına ekonomik zorluklarla açıklayamayız herhalde. Sonuçta sen Esteban’ın önüne geçip kaleyi aldın. Ya da Hüseyin Türkmen, stoperde Toure-Hosseini ikilisi varken birisini kulübeye gönderip oynayabiliyor.

Trabzonspor altyapısına ilk gittiğimde "Ben nereye geldim böyle? İstanbul’da futbol oynanmıyormuş" demiştim. Herkes mi çok yetenekli olur? Hele Trabzon doğumlu oyuncuların tamamı çok özel yeteneklere sahipti. Şehir efsanesi gibi görünüyor ama Trabzon büyük bir altyapı fabrikası. Ben de o fabrikada yetiştiğim için kendimi çok şanslı addediyorum.



Birlikte forma giydiğin Yusuf Yazıcı, Abdülkadir Ömür, Abdülkadir Parmak, Hüseyin Türkmen senin gibi A takımın banko parçaları haline geldi. Onları kısa kısa nasıl tanımlarsın?

Yusuf Yazıcı gerçekten çok profesyonel, çok sosyal ve kendini geliştirmek için çok önemli mücadeleler veren bir kardeşim. A takıma ondan önce çıktım ama kendisini altyapıdan gayet iyi tanıyorum. Ben U17’de, o U16’da oynarken iki takım beraber deplasmanlara giderdik. Ya da A takım idmanlarına birlikte çağırılırdık. Kendisini o dönemlerden bu yana yakından tanıyorum. Çok efendi, kendisini çok geliştirmek isteyen bir kardeşimiz. Zaten saha içindeki başarısı da ortada.

Abdülkadir Ömür’ün çok saf bir yeteneği var. Mükemmel karakterli bir oyuncu. Onun idmanlarda yaptıklarını bile hayretler içinde izliyorum. Yusuf’la birlikte Milli Takım’a geldiğim için çok mutluyum; inşallah Abdülkadir ve Trabzonspor’dan başka arkadaşların da kısa sürede burada olacağına kalpten inanıyorum.

Abdülkadir Parmak’ı 1461 Trabzon’a kiralandığım dönemde iyi tanıdım. O dönemde kaptanlığımı yapıyordu. Müthiş mücadele eden, çok hırslı bir oyuncudur. Tam bir Trabzonludur. Forması için sonuna kadar savaşır. Altınordu ve Adana Demirspor’da oynadığı dönemlerde de kendisini geliştirdi.

Hüseyin Türkmen geçtiğimiz sezon A takıma çıkmıştı. İlk geldiğinde fiziksel olarak biraz zayıftı. Ama müthiş çalıştı, müthiş efor sarf etti. Kendini çok geliştirdiğini düşünüyorum. En önemli özellikleri sürati, çabukluğu ve topu oyuna çok iyi sokması. Ayakları çok temiz. O konuda beni çok rahatlatıyor. Önümdeki oyuncunun topu kaybetmeyeceğini bilmenin rahatlığını hissediyorum. 1998 doğumlu, çok genç bir oyuncu. Çok daha iyi yerlere geleceğine inanıyorum.



Bir de Arda Akbulut var. Henüz 18 yaşında. Sen sakatken kaleyi o korudu ve hiç de sırıtmadı...

Arda çok genç, çok yetenekli ve sosyal yönü çok güçlü bir arkadaşımız. Çok çalışırsa o da Trabzonsporumuza uzun yıllar hizmet verecektir. 16 yaşından beri A takımda ve uzun zamandır birlikteyiz. Kalecilikte usta-çırak ilişkisi vardır. Ben de abilerimden görüp öğrendiklerimi Arda’ya, Muzaffer’e ve Kaan’a aktarmaya çalışıyorum. Trabzonspor’da kaleciden yana bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum.



Bir de herkesin hayranlıkla izlediği Nwakaeme’yi sorayım

Nwakaeme her şeyden önce çok iyi bir insan. Oyuncu olarak da ne kadar yetenekli olduğunu herkes görüyor. Bu yeteneğini ilk çıktığı idmanda da fark etmiştim. Onunla beşe ikiye girmiştim ve tek bir top bile kaybetmemişti. Çok garip bir oyuncu. Müthiş kuvvetli ve sorumluluk almaktan hiç kaçınmıyor.



Futbola başladığın dönemde idollerin kimlerdi?

Kendimi bildim bileli çok sıkı bir Trabzonsporluyum. Kendime de Tolga Zengin ve Onur Kıvrak abileri örnek aldım. Onların başarılarını ve neler yaptıklarını takip ettim. Trabzonspor kamp için Antalya’ya geldiğinde ben de gidip Tolga ve Onur abileri izlerdim. Tolga abinin beni en çok etkileyen yanı kaleci tekniğiydi. Beraber çalıştığım Onur abiden ise birebir pozisyonlarda neler yapmam gerektiğini öğrendim. Hakan Arıkan abi de çok yetenekli bir kaleci. Yeteneğini tecrübesiyle birleştiriyordu. Çok da profesyonel bir insandı. Ondan da hem sosyal anlamda hem de profesyonellik adına çok şey öğrendim. Hakan abi beni geliştirmek için çaba harcayan birisiydi. Bazen bana kızar, bağırırdı ama bunu benim iyiliğim için yapardı. Ama asla hakaret etmez, sadece uyarırdı. Şimdi benim de arkamda genç kaleciler var ve Hakan abiyi daha iyi anlıyorum. Genç kaleci arkadaşlarıma, "Bana kızmayın. Bu yoldan geçtim ve abilerimden öğrendiklerimi ben de size öğretmeye çalışıyorum" diyorum.



Kalecilik çizgide topu tutmaktan ceza sahası hakimiyetine, oradan elle çabuk oyun kurmaya ve nihayet ayaklarını kullanarak bir libero gibi atak başlatmaya kadar geldi. Bir yandan da bu yeni görevleri göz ardı etmeyen ama "Kalecinin asli görevi topu tutmaktır" diyen bir görüş var. Sen bu anlamda kendini nerede görüyorsun?

Ayakları kullanabilme meselesinden başlarsak, sağ ayaklıyım ama sol ayağımı geliştirmem gerektiğini biliyorum. Bunun için de çok çalışıyorum. Ama kolay bir iş değil. Öncelikle güven kazanmam gerekiyor. Gelişen futbolda ayakları kullanmak gerçekten de çok önemli ve kaleci için ciddi bir fark oluşturuyor. Fakat "Kalecinin asli görevi topu tutmaktır" görüşüne de sonuna kadar katılıyorum. Öncelik bu olmalı, diğer özelliklerle de kaleci kendisini geliştirmeli. Çalışma konusunda vicdanım çok rahat. Genç bir futbolcuyum ve gelişime açığım. İdmanın maçla aynı olduğunu düşünüyorum ve bunun için de takımla idmanların öncesinde veya sonrasında mutlaka özel antrenmanlar yapıyorum. Trabzonspor’un birinci kalecisi olmak ve Milli Takım’a gelmek bana yetmiyor. Hep daha da iyisini yapabilirim diyerek kendimi geliştirmeye çalışıyorum.



Şimdi Milli Takım’da teknik direktörlüğünü yapan Şenol Güneş Hoca, Trabzonspor’un kalesini korurken ülkemizin 1 numaralı file bekçisiydi. Gol yememe rekorunun da sahibidir hala Ama Şenol Hoca öyle bir direkten diğerine uçan kalecilerden değildi. O kaledeyken top sanki üzerine gelirdi. Çünkü duracağı yeri iyi belirlerdi. Son Erzurum BB maçında seni izlerken de öyle bir izlenime kapıldım.

Kalecilikte zeki olmanız gerekiyor. Şenol Hocanın eski maçlarını izliyorum veya büyüklerimin onunla ilgili anlattıklarını dinliyorum; çok zeki bir kaleci olduğunu anlıyorum. Ben de kalede zeki davranmak gerektiğini düşünüyorum. Daha doğrusu sezgilerimi geliştirmeye çalışıyorum. Araya atılan topların veya herhangi bir topun nereye gelebileceğini sezmek, atak sırasında rakip oyuncunun ne yapacağını önceden kestirebilmek bir kaleci için çok önemli. Ben de oynaya oynaya tecrübe ve özgüven kazanarak, farklı oyuncularla oynayarak bu yönümü geliştirmeye çalışıyorum. Şimdi Milli Takım kampına geldim ve çok kaliteli oyuncularla birlikteyim. Onlardan da yeni şeyler öğrenip kendime katacağım ve daha iyi bir kaleci olabilmek için elimden geleni yapacağım.



Dediğin gibi, oyunculuk veya kalecilik iyi örnekleri izleyerek de geliştirilebilir. Senin bu gözle takip ettiğin kaleciler kimler?

Futboldaki en önemli şeylerden biri, her hocadan her futbolcudan hatta bir sürü birikmişi olan masörden, malzemeciden bir şeyler öğrenmek. Yurt dışındaki kalecileri de büyük bir dikkatle izliyorum ve De Gea’yı çok beğeniyorum. Stili çok iyi. Bir de Jan Oblak var. Çok komple bir kaleci. Gösterişsiz oynuyor. Ben de o gösterişsiz oyun sebebiyle kendimi Oblak’a benzetiyorum. Kaleci topu tutacak ama gösteriş yapmasına da gerek yok. Oblak gibi sade ve temiz oynamayı seviyorum. De Gea’nın ise farklı özellikleri var. Refleksleri çok iyi, çizgide çok başarılı bir kaleci. Bense çizgide duran değil, yan topa çıkan ve oyunu yöneten kaleci olmayı seviyorum.



Eğitimini nereye kadar götürdün bu arada?

Liseyi bitirdim, Trabzon’daki Avrasya Üniversitesi’nde Spor Akademisi’nde okuyorum. İkinci sınıftayım. Okula fazla devam edemiyorum ama sınavları kaçırmamaya çalışıyorum.



Bu sezonun başında Trabzonspor’da üçüncü kaleci konumundaydın. Şimdi birinci kalecisin ve Milli Takım kampındasın. Sezon başında bugünleri hayal ediyor muydun?

Sezon başında üçüncü kaleci gibi olsam da kaleci antrenörümüz Metin Aktaş, yaptığı konuşmalarda bana her zaman güven veriyordu. Zaten bir süre sonra da maç kadrolarında ikinci kaleci olarak ben yer almaya başlamıştım. Sezon başında iyi bir kamp geçirmiş, hazırlık maçlarındaki performansımla da hocalarımı memnun etmiştim. Elbette bugünü hayal ediyordum ama bu kadar kısa sürede gerçekleşeceğini tahmin etmemiştim. Tabii bu sözlerimden ikinci kaleciliğe razı olduğum anlamı da çıkmasın. Onur abi olduğunda da ikinci kaleci olarak kalmayı hiç düşünmedim. Ben her zaman çok çalışacak ve birinci kaleci olmayı zorlayacaktım. Kupada mı şans geliyor, kupada en iyisi yapacak ve birinci kaleciliği zorlayacaktım. Şimdi A Milli Takım’a ilk defa seçildim; burada ikinci, üçüncü, dördüncü kaleci olmaya niyetim yok. Kendime güveniyorum. Burası Milli Takım, oynamayacağımı bilsem ve 100 kere çağrılsam da her seferinde gözüm kapalı koşa koşa gelirim ama her seferinde 1 numaralı kaleci olmak için çaba harcarım. Her zaman 1 numara olmak isterim.



Süper Lig’de oynadığın ilk maçı hatırlıyor musun?

Alanyaspor maçıydı. 3-1 öndeydik. Esteban sakatlanıp çıktıktan sonra oyuna girmiştim. O maçı 4-3 kaybetmiştik. İki golü penaltıdan, birini de kafa vuruşundan yemiştim. Aslında hazırdım ama benim açımdan çok şanssız bir maçtı. Elime hiç top değmeden penaltıdan iki gol yedim. Kendime inandığım için o maç benim için ölçü değildi. Ama yine de taraftarın ve belki hocaların gözünde size duyulan güven biraz azalıyor. Çünkü 3-1 önde olduğunuz maç, siz oyuna girdikten sonra 4-3 kaybediliyor.



Ama öyle olmadı ve sana olan güven pek de sarsılmadı.

Evet, çünkü 18 yaşındayken Şota Arveladze döneminde UEFA Avrupa Ligi ön elemesinde bir Rabotnicki maçı oynamış ve iyi bir performans sergilemiştim. Ondan sonra da bazı kupa maçlarında görev almıştım. Aslında Trabzonspor’da bugünkü yerimi o Rabotnicki maçına borçlu olduğumu düşünüyorum. Ondan sonra her sezon başındaki kamp listesine ismimin yazılmasında Rabotnicki maçının büyük payı var.



Peki, öyle bir maçta oynayacağını biliyor muydun? Buna hazırlıklı mıydın?

O sezonun başında dördüncü kaleciydim. Ama kulüpte bazı olaylar yaşandı ve Onur abi kadro dışı kaldı. Hakan Arıkan abi de sözleşme imzalayamadı ve kulüpten ayrıldı. 1995’li İbrahim Demir üçüncü kaleciydi. Ama Şota Hoca ve sportif direktörümüz Süleyman Hurma, hazırlık maçlarındaki performansımı göz önünde tutarak beni tercih etti. Maça çıkmadan önce büyük bir heyecan yaşamış, takımdaki bütün abilerimle tek tek konuşup atmosfer hakkında bilgi edinmeye çalışmıştım. 1-0 kaybettik ama iyi oynadım ve iyi bir izlenim bıraktım. Benim için kariyerimin dönüm noktası o maç oldu. İsmimin Trabzonspor’la her zaman anılması o maçla başladı. Sonrasında gelen hocalarımız da "Bu çocuk olabilir" düşüncesiyle beni kamp kadrolarına ekledi.



Ünal Karaman Hoca genç oyunculara cesaretle görev verdi ve vermeye de devam ediyor. Hocanın sizinle nasıl bir ilişkisi var? Sizlerden beklentileri neler ve bu konuda size neler anlatıyor?

Ünal Hoca çok iyi bir antrenör ve duygularını sahaya da oyuncusuna da büyük bir samimiyetle yansıtabiliyor. Hatta Ekuban’ın, "Hocanın tutkusunu anlayabiliyorum" diye bir açıklaması var. Türkçe bilmeyen yabancı bir oyuncu hocayı anlayabiliyorsa, biz kalpten hissedebiliyoruz. Bir de biz Trabzonsporluyuz. Hocamız da tıpkı bizim gibi gönülden Trabzonsporlu. Onunla aynı duyguları paylaşıyoruz. Konuştuğum bütün arkadaşlarım da aynı şeyleri söylüyor. Sezon başında üçüncü kaleci konumundayken bana ne kadar güvendiğini söylemiş ve "Seni bir gün A Milli Takım’a göndereceğiz" demişti. Bu sezon ilk defa Fenerbahçe maçında ilk on birde başladım. O güveni alınca zaten kötü oynama şansınız olmuyor. O sayede A Milli Takım’a kadar yükseldim. Ünal Hocamın samimiyetine çok inanıyorum. Bize değer veren birilerinin olduğunu görmek ayrıca mutlu ediyor.



Trabzon’da altyapıdan yetişen genç oyuncu olmak bir yandan avantaj bir yandan da beraberinde farklı problemler getirebiliyor. Senin bu anlamda taraftarla ilişkilerin nasıl? Sokağa çıktığında ne gibi geri dönüşler alıyorsun?

Sokakta gezmeyi seven bir insanım. Öyle öğrendim, öyle büyüdüm. İyi bir Trabzonsporlu olarak aynı zamanda taraftarlardan da birisiyim ve onlarla bir arada yaşıyorum. Güzel de tepkiler alıyorum. Taraftar olduğum için onların neler hissettiğini de gayet iyi anlıyorum. Mesela geçen maçlardan birinde Yusuf kardeşimiz bir ıslıklanma olayı yaşadı. Ama biz bunlara alışkın ve hazırlıklıyız. Bizden beklentilerin ne olduğunu biliyoruz. Taraftarların bu ıslıklarını bir ikaz gibi alıyor ve bizi daha iyiye yönlendiremeye dönük olduğunu düşünüyoruz. Alınmak, gücenmek yok çünkü biz de onlardan birisiyiz.



Kariyer planlamanda neler var?

Kariyer planlamamı güne göre yapıyorum. Çünkü buralara çok hızlı geldim. Çok şükür şu anda Trabzonspor’da ve Milli Takım’dayım. Trabzonspor’da kendimi daha çok geliştirmek, formayı kaptırmamak en önemli önceliğim. Milli Takım’a da devamlı gelmek ve burada birinci kaleci olmak istiyorum. Yıllar neler gösterir bilmiyorum ama her futbolcunun hayali bir gün Avrupa’da futbol oynamaktır. Ben de inşallah Trabzonspor’da büyük başarılar yakalayıp Avrupa’ya gitmek isterim Olmazsa da her daim Trabzonspor’un ve Milli Takım’ın birinci kalecisi olmak için kendimi geliştirmeye devam ederim.



Senin giydiğin Trabzonspor kaleci kazağını tarihin en parlak dönemlerinde sırtında taşıyan Şenol Güneş, şimdi Milli Takım’da teknik direktörlüğünü yapıyor. Şenol Hocayla çalışmak sana neler düşündürüyor?

Milli Takım’a seçildiğim için yaşadığım mutluluğu, Şenol Güneş gibi bir Trabzonspor efsanesiyle çalışacak olmak ikiye katlıyor. Üstelik hocamız da benim gibi kaleciydi. Onunla çalışıyor olmak bana büyük bir mutluluk ve daha da önemlisi gurur veriyor. Onu yakından tanımayı küçüklüğümden beri çok isterdim. Çok şükür nasip oldu. İnşallah onun gibi Trabzonspor ve Milli Takımımıza uzun yıllar hizmet edebilirim.



Milli Takımımızın EURO 2020 eleme grubundaki şansını nasıl değerlendiriyorsun?

Dünya şampiyonu Fransa ile aynı grupta yer alsak da gruptan iki takımın çıkacak olması iddiamızı artırıyor. Ben İzlanda ve Arnavutluk’u arkamızda bırakarak Fransa ile birlikte finallere gideceğimize inanıyorum. Fransa ile oynayacağımız maçların sonuçları da kimin grubu birinci sırada tamamlayacağını belirleyecek.



Özel hayatında neler var? Trabzon’da nasıl bir hayat sürüyorsun?

Nişanlıyım. Nişanlım aslen Gümüşhaneli ama İsviçre’de yaşıyor. Trabzon’da taraftarların içinde olmayı seviyorum. Altyapıdan gelen arkadaşlarımın dışında Kamil Ahmet abiyle de güzel bir dostluğum var. İzin günlerimde arkadaşlarımla dağlarda, yaylalarda gezmeyi seviyorum. Arada gezmek için İstanbul’a da gidiyoruz.
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *